13 Nisan 2015 Pazartesi

Kahramanınız Kim?



Aslı 4 yıl öncesine dayanan olayla ilgili yeni gelişmeler haber değeri bulunca bizler için de yeni bir tartışma konusu gündeme oturuverdi..

Manchester United’lı Ryan Giggs’in, kardeşinin eşi ile 8 yıllık gizli beraberliği açığa çıkmış ve itiraflarla birlikte Jr. Giggs’in evliliği sona ermişti. Tam 4 yıl sonra Ryann Giggs’in kardeşinden özür dilediği haberi ise olayı tekrar bir gündem maddesine dönüştürdü..Sporcunun rol model olma durumu ve buna bağlı üstün ahlaki değerlerle donanma gereksinimi...

Hayatını sporla idame ettiren insanların bir seçim şansı olmadan birilerinin kahramanı olmaları kaçınılmaz bir durum.. Kimi zaman sevdiği futbolcunun tam boy posterini duvarına asıp mahalle maçında onun ismi ile goller atan bir çocuğun, bazen de yarım bırakılmış futbol serüveni içinde uhde kalan bir beyaz yakalının kahramanı..

Giggs örneğine dönecek olursak, karşımızda 24 yıl aralıksız olarak Manchester United formasını giymiş Sir Alex Ferguson’un kırdığı rekorun her anına ortak olmuş bir büyük profesyonel oyuncu karşılıyor bizi.. 25. yılını ise aynı kulüpte oyuncu menajer ve yardımcı teknik direktör olarak geçiren Büyük Galli’nin 671 maçlık rekor performansı ve 12 Premier Lig Şampiyonluğu sayılabilecek başarılardan sadece birkaçı..

Peki 8 yıllık yasak aşkın gün yüzüne çıkması tüm bu muhteşem kariyeri gölgede bırakır mı? Uzun süreli ve ısrarla yapılmasına rağmen yapılan bir “yanlış” ölümcül sınav sistemindeki gibi tüm doğruları götürmeye yetmeli mi? İtirafın ardından Giggs denince akılda kalan paparazzi makamında yazılan haberler mi olacak, kariyerinin bitiminde oyuncu menajer olarak çıktığı maçın sonlarına doğru kendisini oyuna aldığı anda Old Trafford tribünlerinin alkıştan yıkılması mı?


Bu soruyu kahramınımız Ryan’a yöneltsek, “saha içindeki Giggs sizin rol modeliniz ve kahramınınız olabilir ama saha dışındakinden size ne” diyebilir misal.. Tıpki yıllar önce NBA yıldızı Charles Barkley’in “ben sizin rol modeliniz değilim, sadece basketbol oynuyorum” demesi gibi.. Beri tarafta kendisini rol model alan insanların öğretilmiş ahlaki değerleri hayata dair her mevzuyla birlikte düşünmesine de itiraz edemez belki.. Kim bilir.. Kahramanlık dilemması tam da burada başlar işte..Kimi dört başı mamur sıfır hatalı bir Alman teknoloji ürünü bekler kahramanından, kimisi ise her insan gibi hata da yapabilen bir “insan” .. Tek doğrusu yoktur bu tanımın sanki..

Spor evreninden örnekleri arttırmak çok mümkün..  Futbol tarihinin en büyük isimlerinden Maradona’nın yıllarca uyuşturucuyla boğuşması, Giggs’e benzer şekilde takım arkadaşının kız arkadaşı ile birlikte olduğu ortaya çıkan Chealsea Kaptanı John Terry, kariyerinin sonlarına doğru kendisine söylenen kötü bir söze tahammül edemeyip taraftarı tekmeleyen Büyük Cantona veya kariyerinin son maçında sabrını taşıran İtalyan Materazzi’ye kafa atarak veda busesi veren Zidane...

Tüm kahramanlar hepimiz gibi birer insan.. Şiddet, aldatma gibi etik olmayan unsurlarla karşılaşmaları da diğer insanlar kadar olağan..Duvardaki posterlerin yerleri biraz değişebilir ama önemli olan yıllar yılı oya gibi işlenerek efsaneye dönüşen kariyerlerin yapılan insani hataların arkasında kalmaması belki de? Sizce?

6 Nisan 2015 Pazartesi

Alman Kale


Üsküdar’ın yarı Roman mahallesi Selamsız’a yaz gelince, durumu biraz daha hallice olanlar yazlıklarına kaçarken, kalanlar boyunlarına asılan kutsal kitaplarla kendilerini zorla Kuran kursunda ya da akşama kadar duraksız sürecek futbol faaliyetinin merkezinde bulurdu..
Top oynamaya hiç de müsait olmayan bu coğrafyada yaz mevsiminin hakimi “13” ya da “Alman Kale” denen oyundu. Öyle bir oyundu ki bu, sonradan üzerine kafa yorulduğunda toplum hiyerarşisi ve erkek egemen toplumun temellerini barındırdığını düşündürten ayrıntılar içerdiğini görmemek elde değildi.
Kurallar,  arada bir değişmekle birlikte belliydi çoğu zaman.. Topu ayağında en az sektiren zayıf halka kaleye geçerdi. Diğerleri topa bir kez vurarak aralarında paslaşır ve havadan gol atmaya çalışırdı. Ayak, diz, göğüs, kafa, vole, roveşata gollerin puanları farklıydı.. Topu dışarı vuran kaleye geçerdi..


Kale, çoğu zaman Muhittin Bakkal’ın dükkanının az yukarısındaki bahçeli evin beton duvarı olurdu.. Üzerine tebeşir veya taşla kale çizgileri çizilir, evin sahibi Deli Müzeyyen  ise ısrarla silerdi o çizgileri.. Kadro sanki bir futbol kulübünün küçük, yıldız ve büyükler karmasıydı, birkaç kuşak barındırırdı içinde. Oyun içinde bir nevi kast sistemi hakimdi.. Büyüklerin mimikleri ile verdikleri icazet olmasa “yıldız” çocuklar öyle kafayla röveşatayla gol denemeleri filan yapamazdı.. Bakkala ekmek almaya giderken oyuna karışan üç çizgili naylon pazar malı adidas eşofman ve ayağında terlikli mahalle abileri olurdu her daim. Daha köşe basından şu klasik cümle yankılanırdı : “at abinin göğsüne”.. Erkek egemen ve güçlünün borusunun öteceği dünyayı bu oyunla tanımaya başlardı mahallenin “yıldızları”... Öyle de kabullenirlerdi..

Golleri yedikçe sayı artar ve 13 olunca çıkılırdı oyundan..  Her oyundan çıkanın sıra ile aldığı unvanlar vardı.. İlk çıkan “anne” olurdu.. Buradaki “anne” aşağılamayla karışık türlü türlü dalga geçme ile yoğrulmuş bir tabirdi.. Oyundaki en zayıf halkayı tarif etmek için kullanılan, herkesin işaret parmağını keskin bir bıçak gibi kullanarak gösterdiği bir figüran.. Birazdan pencereden ekmek arası birşeyler istenecek, aile babasının yolunu gözleyen, binbir güçlükle evi çekip çevirmeye çalışan sahici anne için biçilmiş ilkel bir toplumsal tarif..

Oyundan çıkan diğer aktörler sırası ile kız kardeş, hala, amca, dayı gibi geleneksel geniş Türk ailesindeki unvanları alıp etiketlenirdi.. Sona kalıp kazanan ise “baba” olurdu.. Oyunun, mahallenin hakimi.. Ataerkil toplumun gözdesi ve herşeyin sahibi “baba”, zafer kazanmış bir komutanın ülkesine dönüşündeki gibi evine böbürlenerek mağrur bir ifade ile dönerdi.. “Anne” nin hazırladığı yemekleri yerken evin para kazananı gerçek “baba”yı süzer ve düşünürdü: Hangisiydi sahici olan?


1 Nisan 2015 Çarşamba

Köy Takımı Brugge!

Yıl 1996, o yaz olimpiyatlarda televizyonda izleyip hasretle gelmesini beklediğimiz “O adamtanımaya  çalışıyorum. Premier lig' deki Everton macerasını bildiğim için asıl merak ettiğim, evvelinde nerede olduğu, ne yaptığı oluyor. "1990-1994  FC Club Brugge”; İngiltere’ye tren mesafesinde küçük belçika’nın küçük bir şehri:BRUGGE.
"
nihayet Beşiktaş'ımıza geliyor, hasret bitiyordu. Tv deki yabancı filmlerden yıllarca izleyip öykündüğüm “ergenin odaya poster asma” klasiği ne bir rockstar ne de Ses dergisi posterlerinden biriyle gerçekleşiyordu. Odanın en güzel yeri titizlikle seçilip, yaklaşık bir metre boyundaki gazete ekiyle edinilmiş poster, milyon dolarlık tablo hassasiyetiyle asılıyordu. Posterin karşısında seyredalarken, arkamda bitiveren annemin posterin yanında büyük harflerle iliştirilen yazıyı okurkenki sesiyle irkilip, dönüyorum: "Beşiktaşın kara incisi. Daniel Amokachi". Kızımın deyişiyle bu "kara adam" bir dönem biz beşiktaşlıların gönlünde taht kuruyor ,ağzımıza çalınmış bir parmak bal olarak Beşiktaş ve Türk futbolu tarihindeki yerini alıyordu (amokachi konusunu başka bir yazıya erteleyip devam ediyorum). Keyifle izlediğimiz İngiltere Premier liginden gelen bu "kara adam" ı, o dönemde internetsiz ortamda biraz araştırmaya,

Daniel Amokachi-FC Club Brugge

Unutulmayan "Kara Tren" gollerinden biri: Beşiktaş-Trabzonspor


Futbol yine yapıyordu yapacağını ve bana birkez daha kentleri, haritaları, coğrafyaları ilk olarak bizzat kendisi öğretiyor, tanıtıyordu. İlk iş olarak haritada belçikaya bakıyorum; küçücük bir ülke, Brugge’e baktıgımda haritada gözüm bile seçemiyor. Bu kadar araştırma yeter diyorum ve  o yaşta benim için Brugge defteri kapanmış oluyor. 2009 yılında izlediğim bir film ile bu küçük, muhteşem şehir, tekrar gündemimdeki yerini alıyor. Kara Mizah sevenler için şiddetle tavsiye ettiğim bu “şehir filmi” (in brugges) brugge merakımın yeniden depreşmesine neden oluyor, bununla kalmayıp sonu 2013 de gidip bizzat görmemle sonlanıyor. Bu yıl avrupa Ligi ilk 16 kurası çekildiğinde “FC Club Brugge” yazısını gördüğümde zihnimde sessiz, tenha akşam gezintilerim ve masalsı şehir aklıma geliyor. Gülümsüyorum.




"In Bruges" filminin fragmanı

Kura çekilir çekilmez arkadaşlarla ülke gazetelerinin kuraya dair GERÇEKÇİ, OBJEKTİF, ALÇAKGÖNÜLLÜ manşetlerini düşünmeye başlıyoruz. Bir beyin fırtınasına bile gerek kalmadan manşetler sıralanıyor: “lokum değil çikolata”, “çikolata gibi kura”,”goodbye brugge” ve burada yazamayacağımız AMK gazetesi varyasyonları. Oysa bir süredir gündemimizde hep öykünerek bahsettiğimiz, muhtemelen herkesin üzerinde hemfikir olarak uzlaştığı; “Belçika futbolu çok gelişti.” ,“Adamlar futbollarında devrim yapmışlar”, “Araştırmışlar, en uygun sistemi seçip reform yapmışlar”. Bu ve benzeri yüceltici, ama bir o kadarda basmakalıp sözlerle övdüğümüz bu küçük ülkeyi nasıl oluyorda metrekare hesabıyla ya da sanal bonservis bedelleriyle bir çırpıda köye çeviriyoruz. Bu kadar övülen, belkide moda tabiriyle “rol model” olarak alınması istenen belçika futbolunun en önemli iki takımından birine neden aynı saygıyı gösteremiyoruz? Bilemiyorum. Oysaki tam da bu kuradan birkaç ay önce yaşanmış bir Anderlect gerçeği varken! Elbetteki belçika futbolu ile ilgili elimde ciddi bilgi, birikim, veri olmadan ahkam kesmeyeceğim, ama çok somut bilinen bir gerçekle bir kelam edilebilir diye düşünüyorum. Sizlerle bu KÜÇÜK ülkenin, KÜÇÜK liginin, UCUZ oyuncularla, KÖY takımlarından yetiştirip dünya futbol endüstrisine sunduğu futbolcuları şu şekilde özetlemek istiyorum. Bu özeti evde  siz de elinizdeki malzemelerle yapabilirsiniz. Öncelikle interneti açıyoruz. Google da iki sayfa açıp birinde belçika milli takımını, diğerinde ise Türkiye milli takımını aratıp kadrolara ait detayları bir excel dosyasına atıyoruz. Futbolcu, oynadığı lig, oynadığı takım kolonlarına göre bir tablo oluşturuyoruz. Sadece Avrupa’nın üst düzey ligleri diye kabul ettiğimiz İngiltere Premier Ligi, İtalya Serie A, İspanya La Liga, Almanya Bundesliga. Bu liglerde oynayan, futbol orjini yani yetiştiği yer Belçika olan Futbolcuları listeliyoruz. İşte listemiz hazır bile.

Thibaut Courtois
Premier Lig
Chelsea
Simon Mignolet
Premier Lig
Liverpool
Koen Casteels
Bundesliga
Hoffenheim
Toby Alderweireld
La Liga
Atlético Madrid
Daniel Van Buyten
Bundesliga
Bayern Munich
Jan Vertonghen
Premier Lig
TotthenamHotspur
SébastienPocognoli
Bundesliga
Hannover 96
Thomas Vermaelen
Premier Lig
Arsenal
Kevin De Bruyne
Premier Lig
Chelsea
Marouane Fellaini
Premier Lig
ManchesterUnited
Eden Hazard
Premier Lig
Chelsea
Mousa Dembélé
Premier Lig
Tottenham Hotspur
Nacer Chadli
Premier Lig
Tottenham Hotspur
Romelu Lukaku
Premier Lig
Everton
Kevin Mirallas
Premier Lig
Everton
Dries Mertens
Serie A
Napoli
Christian Benteke
Premier Lig
Aston Villa

Aynı kriterleri sosta beklettiğimiz Milli takımımızın kadrosu için verip listemizi alıyoruz;

Arda Turan                         La Liga                                  Atletico Madrid

Şaşırdıkmı? Hayır.

Şimdi tekrar soruyorum Brugge daha doğrusu Belçika sizce hala KÖY TAKIMI MI?